11 Mayıs 2013 Cumartesi

2013 yazı ilk macera


Ve köyümüzden ayrılışımız bayağı bir maceralı başladı….

Dün akşam hava kararmaya yakın köye geldik, niyetimiz sabah erken çıkıp havanın izin verdiği ölçüde belli yerlerde durarak bir hafta sonra Göcek’e varmaktı…..

Akşamı Melek Abla ve gelini Sabahat’in hazırladığı yine tarifsiz güzel meze ve yemeklerin yanı sıra sevgili Halit Ağabey’in eşliğinde Çardak Restaurant’ta geçirdik. Sabah mazot, su ve buz ikmalini yaparak bir sonraki durağımız olan Yedi Adalar’a doğru yola çıkmaya hazırlandık.

Fakat heyhat! Motor çalışmak istemiyor; daha geçen hafta çalışmıştı.. yaklaşık bir saat uğraştan ve her şeyi denedikten sonra pes edip motorcu Mehmet Usta’ya telefon ettik, yaklaşık bir saat sonra gelebileceğini söyledi. Ben de o sırada” acaba” diye tekrar denedim ve seninki çalıştı, inanır mısın?!!!

Neyse, ustayı aradık, ‘sorun yok, herhalde epeydir çalışmadığı ve soğuk olduğu için vs. sorun çıkarmıştır, bir kere çalıştıysa artık sıkıntı olmaz’ sözü üzerine demirimizi çekip Karacasöğüt’ e iki ay sonra “görüşürüz” diye veda ederek yola koyulduk.

İlk yarım saati, hem motor biraz ısınıp kendine gelsin hem de aküler tam dolsun diye motor seyriyle geçirdik. Bu arada bayağı da rüzgar var aslında, ve bizim dışımızdaki bütün tekneler yelkenle yol almakta. Büyük ihtimalle, benim normalde motor seyrinde gördüğüm teknelere ettiğim küfürü ediyorlar;”bu havada yelken basmayacaksan motoryat alsaydın puşt!”.

Biz de bunları bir 10 dakika daha sineye çekip açıyoruz kanatlarını kızımızın; önce cenova ardından ana yelken camadanda, yaklaşık 7 aylık ayrılığın ardından Leyla ile Mecnun’u kıskandırırcasına kucaklaşıyor kızımız deniz ve rüzgarla…..

Yaklaşık 2 saat boyunca tam kafadan gelen rüzgara karşı tramolalarla yol alırken, rüzgarın fırtınaya, kuzucukların duvarlara dönüşmeye başlaması üzerine macera için değil keyif için burada olduğumuzu kendimize hatırlatıp, yakındaki İngiliz Limanı nam-ı diğer Okluk Koyu’na yöneliyoruz…

Koyun girişine vardığımızda yelkenleri indirmeden önce motoru çalıştırmak için marşa basıyorum, tık yok!! Tövbe tövbe, bir besmele bir daha basıyorum, yine tık yok, eüzü... Denizde başımıza gelmesini isteyeceğim en son şeylerden birini yaşamaktayız.. ‘Sakin ol’ diyorum yol arkadaşıma, ve o dümene geçiyor ben ana yelkeni indirirken.. Ardından cenovayı da biraz daha küçültüp, İngiliz Limanı’nın dar yollarında bütün denizcilik hünerlerimizi teste tabii tutuyoruz.. Ve tabii bu arada telsiz telefon ne varsa herkesi arayıp,” motorsuz serseri bir mayın gelmekte, iskelede hazırlıklı olsunlar “diyoruz.

Nitekim, bir yarım saat sonra, denizden gelindiğinde ilk sırada olan Denizkızı Kaptan restaurant iskelesine, santimetre inceliğinde bir beceriyle ama hızımızı biraz yanlış hesaplayarak yanaşıyoruz; daha doğrusu biraz üstüne çıkıyoruz iskelenin!! Allahtan ciddi bir şey yok, boyada hafif çizilme sadece.

Ustayı arayıp saygılarımı ifade ettikten sonra bir an evvel gelmesini rica ediyorum, ama oldukça uzak bir yerde başka teknede olduğundan en az 2-3 saat süreceğini söylüyor. E elden bir şey gelmez, ki Okluk da boru değil yani eşsiz yerlerden biridir, değil Gökova’da bizce tüm dünyada…

Kaderimize razı olup, mezelerimizi, rakımızı ve balığımızı söyleyip blog yazmaya karar veriyoruz. Umuyoruz ki bir okuyan da olur bunları bir gün....

Ancak aklınızda olsun ki Denizkızı Kaptan Restaurant, her ne kadar kendilerince sebepleri ve açıklamaları da olsa, bizce hiç de makul bir yer değil. İki kişi, 20'lik rakı, birkaç meze ve iki çupraya 250 lira veriyoruz. Bir Adana Kebap da yeseniz, menemen de, ya da bir salata; hepsi 25 lira!! Mezelerin her biri 8 lira.                                                                        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder