23 Şubat 2013 Cumartesi

Karacasöğüt

26.06.2012

Karacasöğüt tam anlamıyla yeşille mavinin iç içe geçtiği gizli bir cennet. Bağlandığımız  ilk gün tüm gözler bizim üstümüzde "bu yabancılar da kim" bakışları ile bizi süzüyor. Karaya çıkıp etrafı keşfetmeye koyuluyoruz. Koyda 3 tane yemek yenilebilecek yer var. İlk uğradığımız eczacılar diye adlandırılan iskelenin restorantı; oldukça turistik, mezeleri bayat ve kazık, ve o koya hiç uymayan betonarme bir yapı ile cenneti bozan bir hali var. Orayı beğenmiyoruz ve kızımızın bağlı olduğu iskelenin tam karşısında olan önce rakı meze yok sandığımız Söğüt Cafe'ye oturuyoruz. Meğer burası tüm iskele halkının gün içinde toplanıp lafladığı, Ferhat adında 30'larında bir gencin işlettiği, asmaların altında yemyeşil, ufak bir barı olan candan bir mekan...Hemen rakımızla kuru cacığımızı isteyip iskele halkıyla muhabbete ve etrafımızı tanımaya koyuluyoruz.



Burası bir çok modern marinanın sağlayamayacağı kadar güvenli doğal bir korunak, koyun dışında kıyametler koparken içeride yaprak bile kıpırdamıyor adeta. Batı-Güney kıyılarındaki bilinen alışılmış rotaların çok uzağında kaldığından, geçerken uğrayan ya da bir gecelik sığınma arayan teknelerin istilasına da uğramayan bir yer. Sadece yaz sezonunda haftanın belli günlerinde buraya uğrayıp bir gece kalan mavi tur guletleri var ki onlara da iskelenin başında belli bir bölüm tahsis edilmiş ve genelde kimseyi de pek rahatsız etmiyorlar. Ancak sezonun en yoğun zamanı gelip de trafik çok arttığında iskelenin başında yer bulamadığı için bizim teknelerin de bağlı olduğu tarafta buldukları, ve kendileri için aslında oldukça dar olan yerlere tam anlamıyla zorla giren ve çıkarken de kendi demirleriyle birlikte başkalarının tonoz demirlerini yerinden çıkaran teknelere de şahit olduk. Tekne sahipleri her ne kadar şikayetçi olsa da guletler köy iskelesinin en önemli gelir kaynaklarından olduğu için göz yumuluyor. Ve muhtarın da ifadesine göre yeni iskelenin tamamlanmasıyla bu yaza kadar sorunun çözüleceğine inanılıyor.

Söylediğimiz gibi burası günübirlik gelenlerin neredeyse hiç olmadığı bir koy, ve buradaki bütün tekneler yaz kış burada kalıyorlar. Yazın seyre çıksalar da en geç Eylül gibi dönüyorlar evlerine. Bize de en başta bağlandığımız yerin seyir için ayrılmış teknelerden birisine ait olduğu ve ancak o geri gelene kadar kalabileceğimiz söyleniyor. Ancak kaldığımız ilk süre içinde biraz şansımız,biraz rakı aşkımız , biraz da beşeri ilişkilerimiz sonucu sürekli bizim olacak sabit bir yer edinmeyi başarıyoruz.

Karacasöğüt, sayısız muhteşem koylara bir kaç günlük ya da günübirlik seyirlerle bile gidilebilecek bir konumda olduğu için hiç sıkılmadan haftalar hatta aylar geçirilebilecek bir yer. Biz de Buzlu Beyaz'la yaklaşık üç haftayı burada geçiriyor ve Gökova Körfezi'nin eksik olmayan rüzgarının hakkını vermek için sık sık yelkene çıkıyoruz.




Kimi gün sadece birkaç saat yelken basıp sırtı yapıyor ve rakı saatine geri dönüyoruz, kimi gün de başka bir koyda konaklıyoruz.


Okluk Koyu girişinde Sadun Boro'nun yaptırdığı deniz kızı heykeli


Yine Okluk Koyu girişinde sancaktaki ilk ve bizce en iyi iskele ve rakı mekanından manzaramız


Kızımız!!


Çökertme


Ama zaten hiçbir yere çıkmasanız da sıkılmadan günler haftalar geçirebileceğiniz bir yer Karacasöğüt; denizin bitip karanın başladığı yerden sadece bir kaç metre sonra başlayıp birden yükselen dik ve çam ağaçlarıyla kaplı bir tepeye açıyoruz sabahları gözlerimizi. Dağdaki cırcır böcekleri dışında duyduğumuz tek ses ara sıra suda zıplayan balıklar. Mavilerin sonsuzluğunda , genç ve turuncu kalmak kalmak isteyenlerin mekanı burası :)




 Haaa... bir de ördek ailemiz var gittikçe çoğalan.




Demografisi ise kendi içinde ayrı bir tez konusu olabilir Karacasöğüt'ün; nevi şahsına münhasır Çin Mahallesi mesela. İskelenin sonunda beyaz boyayla yazılmış bir 'Chinatown' işaretiyle belirlenen sınırı geçince yaklaşık 8-10 tekne sahibinin yaşadığı, tam anlamıyla bir komüne giriyorsunuz. Ortak pişirme ve yemek yeme alanları olduğu gibi sakinlik istediklerinde herkes teknesine çekilebiliyor. Denizde huzuru bulup karadan kaçanların anonim ve sade bir hayat yaşadıkları ayrı bir dünya burası, sorular sorulmayan, soyadları olmayan. 30 seneden fazladır burada yaşıyor çoğu; tekne tasarımcısı da var, eskinin müzik prodüktörlerinden biri de, ama burada pek fark etmiyor çünkü herkes aynı kaftanı giymekte: kırlaşmış bir sakal, çıplak ayaklar , turuncu güneşimsi bir ten ve rengi solmuş bir şort. İskelenin diğer sakinleri de sık sık içkilerini alıp Çin Mahallesi'ndeki büyük masada gece geç saatlere kadar süren mangal sonrası muhabbetlere katılıyorlar.

Gökova'nın belki tamamında ama özellikle Karacasöğüt'te, klişe tabirle, zaman duruyor, hareket etmiyor, ve insan burada yaşlanmayacağını hissediyor. Biz de artık sabırsızlıkla bekliyoruz köyümüze, kızımıza döneceğimiz her seferi.

































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder