Ve köyümüzden ayrılışımız bayağı bir maceralı başladı….
Dün akşam hava kararmaya yakın köye geldik, niyetimiz sabah
erken çıkıp havanın izin verdiği ölçüde belli yerlerde durarak bir hafta sonra
Göcek’e varmaktı…..
Akşamı Melek Abla ve gelini Sabahat’in hazırladığı yine
tarifsiz güzel meze ve yemeklerin yanı sıra sevgili Halit Ağabey’in eşliğinde
Çardak Restaurant’ta geçirdik. Sabah mazot, su ve buz ikmalini yaparak bir
sonraki durağımız olan Yedi Adalar’a doğru yola çıkmaya hazırlandık.
Fakat heyhat! Motor çalışmak istemiyor; daha geçen hafta
çalışmıştı.. yaklaşık bir saat uğraştan ve her şeyi denedikten sonra pes edip
motorcu Mehmet Usta’ya telefon ettik, yaklaşık bir saat sonra gelebileceğini
söyledi. Ben de o sırada” acaba” diye tekrar denedim ve seninki çalıştı, inanır
mısın?!!!
Neyse, ustayı aradık, ‘sorun yok, herhalde epeydir
çalışmadığı ve soğuk olduğu için vs. sorun çıkarmıştır, bir kere çalıştıysa
artık sıkıntı olmaz’ sözü üzerine demirimizi çekip Karacasöğüt’ e iki ay sonra “görüşürüz”
diye veda ederek yola koyulduk.
İlk yarım saati, hem motor biraz ısınıp kendine gelsin hem
de aküler tam dolsun diye motor seyriyle geçirdik. Bu arada bayağı da rüzgar
var aslında, ve bizim dışımızdaki bütün tekneler yelkenle yol almakta. Büyük ihtimalle,
benim normalde motor seyrinde gördüğüm teknelere ettiğim küfürü ediyorlar;”bu
havada yelken basmayacaksan motoryat alsaydın puşt!”.
Biz de bunları bir 10 dakika daha sineye çekip açıyoruz
kanatlarını kızımızın; önce cenova ardından ana yelken camadanda, yaklaşık 7
aylık ayrılığın ardından Leyla ile Mecnun’u kıskandırırcasına kucaklaşıyor
kızımız deniz ve rüzgarla…..
Yaklaşık 2 saat boyunca tam kafadan gelen rüzgara karşı
tramolalarla yol alırken, rüzgarın fırtınaya, kuzucukların duvarlara dönüşmeye
başlaması üzerine macera için değil keyif için burada olduğumuzu kendimize hatırlatıp,
yakındaki İngiliz Limanı nam-ı diğer Okluk Koyu’na yöneliyoruz…
Koyun girişine vardığımızda yelkenleri indirmeden önce
motoru çalıştırmak için marşa basıyorum, tık yok!! Tövbe tövbe, bir besmele bir
daha basıyorum, yine tık yok, eüzü... Denizde başımıza gelmesini isteyeceğim en
son şeylerden birini yaşamaktayız.. ‘Sakin ol’ diyorum yol arkadaşıma, ve o
dümene geçiyor ben ana yelkeni indirirken.. Ardından cenovayı da biraz daha
küçültüp, İngiliz Limanı’nın dar yollarında bütün denizcilik hünerlerimizi
teste tabii tutuyoruz.. Ve tabii bu arada telsiz telefon ne varsa herkesi
arayıp,” motorsuz serseri bir mayın gelmekte, iskelede hazırlıklı olsunlar “diyoruz.
Nitekim, bir yarım saat sonra, denizden gelindiğinde ilk
sırada olan Denizkızı Kaptan restaurant iskelesine, santimetre inceliğinde bir
beceriyle ama hızımızı biraz yanlış hesaplayarak yanaşıyoruz; daha doğrusu
biraz üstüne çıkıyoruz iskelenin!! Allahtan ciddi bir şey yok, boyada hafif
çizilme sadece.
Ustayı arayıp saygılarımı ifade ettikten sonra bir an evvel
gelmesini rica ediyorum, ama oldukça uzak bir yerde başka teknede olduğundan en
az 2-3 saat süreceğini söylüyor. E elden bir şey gelmez, ki Okluk da boru değil
yani eşsiz yerlerden biridir, değil Gökova’da bizce tüm dünyada…
Kaderimize razı olup, mezelerimizi, rakımızı ve balığımızı
söyleyip blog yazmaya karar veriyoruz. Umuyoruz ki bir okuyan da olur bunları
bir gün....
Ancak aklınızda olsun ki Denizkızı Kaptan Restaurant, her ne kadar kendilerince sebepleri ve açıklamaları da olsa, bizce hiç de makul bir yer değil. İki kişi, 20'lik rakı, birkaç meze ve iki çupraya 250 lira veriyoruz. Bir Adana Kebap da yeseniz, menemen de, ya da bir salata; hepsi 25 lira!! Mezelerin her biri 8 lira.
Ancak aklınızda olsun ki Denizkızı Kaptan Restaurant, her ne kadar kendilerince sebepleri ve açıklamaları da olsa, bizce hiç de makul bir yer değil. İki kişi, 20'lik rakı, birkaç meze ve iki çupraya 250 lira veriyoruz. Bir Adana Kebap da yeseniz, menemen de, ya da bir salata; hepsi 25 lira!! Mezelerin her biri 8 lira.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder