13 Mayıs 2013 Pazartesi

Okluk - Knidos


Okluk – Knidos
Okluk’tan henüz kuşların bile uyanmadığı ve inanılmaz bir huzurun hüküm sürdüğü, aydınlık , pırıl pırıl muhteşem bir sabahta ayrıldık. Bir sonraki hedefimiz olan Knidos, yaklaşık 45 mil mesafede ve 7-8 saatte varabilmeyi planlıyoruz.
İlk iki saat kadar sabah durgunluğundaki denizde motorla yol aldıktan sonra, hafif bir rüzgar yanaklarımızı okşamaya başlıyor. Çok geçmeden de tam beklediğimiz şiddet ve yönde esmeye başlayınca yelkenlerimizi açıp dalgaların üstünde kaymaya başlıyoruz. Yazın kalabalık zamanda İzmir – Çeşme otoyolunu andırmayan Gökova Körfezi, birkaç mil açığımızdan geçen nadir bir ya da iki tekne dışında tamamen bize ait gibi. Denizin kendi güzelliği ve azameti bir yana, bugün güneş ve bulutların dağların doruklarında sergilediği ışık oyunları ayrı bir güzellik katıyor resme. Biz de bu yücelik karşısında şükranlarımızı ifade ederek kadeh kaldırmamayı günah addediyor ve kahvaltımızı vişne ve elma sularına katılmış votka esansıyla yapıyoruz.
Birkaç saat böyle keyif ve hızla yol aldıktan sonra, garip bir şekilde rüzgar kesiliyor, aynı anda denizdeki hafif de olsa var olan dalgalar da yerini ayna gibi bir düzlüğe bırakıyor. İçimizden geçen malumu ifadeye zaman bile kalmadan, kuzeyimizde Çökertme ile Bodrum arasında bir yere gökten inen ışık sütunu ve arkasından gelen kulakları sağır edici gök gürültüsü bizi az çok neyin beklediğini belli ediyor. Rüzgarın bile varlığıyla yokluğu belli değilken bir gün önceki bütün hava durumu raporlarında, böyle bir şey şaşırtıyor tabii ancak Poseidon işte; sağı solu belli olmaz ki, hazırlıklı olacaksın.
Telaşa mahal yok; önce cenovayı indiriyoruz ve yarım yelkenle artık kendini iyice hissettirmeye başlayan rüzgarda, kabaran dalgaların üzerinde yol alıyoruz. Umudumuz kuzeydeki hava bizi yakalamadan kaçabilmek, ama doğayla yarışılmıyor tabii!
Yüce gücü daha fazla kızdırmayıp teslim olduğumuzu belirtmek için motoru çalıştırıp ana yelkeni de indiriyoruz, ve arkasından bir dakika bile geçmiyor ki;
Biraz evvel kerteriz aldığımız yaklaşık bir mil açığımızdaki ada gözden kayboluyor, bir anlık şaşkınlıktan sonra iskele tarafına çeviriyoruz başımızı, güneyde bütün heybetiyle yönümüzü gösteren dağları görmek için, ama yok…Herşey sanki bir hayal ürünü… Hayatımızda ilk defa böyle bir şeye şahit oluyoruz. Bugüne kadar gördük dediğiniz bütün sağanakları, karanlıkları unutun. Ürkütücü olduğu kadar da büyüleyici muhteşem bir fenomen. Çevremizde yaklaşık 5 metre çapında bir alan dışında hiçbir şey yok, ya da var ama biz göremiyoruz,  bütün gezegen sadece bu alandan ibaret şu an. Ve sonra, en fazla başımızın birkaç metre üzerinde gibi gelen bir yerde gök gürlüyor, ardından gelen yağışı tarif etmek mümkün değil. Saniyeler içerisinde ne bizim ne de teknenin ıslanmadık yeri kalmıyor. Bir yandan da gidiyoruz pusula yardımıyla ama tam olarak nereye gittiğimizi kestiremeden. Önümüzde bir ışık perdesi var ama arkası nedir bilemiyoruz artık, dünyanın sonu bir kara delik de olabilir, bir kaya parçası da. Hızımızı mümkün olduğunca düşürüyoruz ki, bir terslik olduğunda manevra şansımız olsun diye.
Bu esnada yağmur da devam ediyor. Sanki her gök gürültüsü gizli bir komut ve yukarıda binlerce melek ellerindeki kovaları aynı anda üstümüze boşaltıyorlar. Dalgaların şiddeti aslında şu anda en son kaygımız çünkü daha fenasını da görmüştük, ama bu kör seyir insanın başını döndürüyor. En az yarım saat böyle tetikte ve gergin mücadele ettikten sonra yağmurun şiddeti biraz da olsa azalıyor ve ufukta dağların silueti görünmeye başlıyor.
Sütliman olmasa da son bir saatte yaşadıklarımıza göre lafı edilmeyecek şartlarda yaklaşık iki saat daha yolla, yorgun ver ıslak bir şekilde Knidos’a giriyoruz. Vakt-i keraatimizi bu kadar geçmişken rakıya ne kadar susadığımızdan bahsetmiyoruz bile…
Zaten tek restoran var burada , iskelesine bordadan yanaşıyoruz. Tonoz yok burada ama demir atmaya da gerek yok. Islanmış olan her şeyi kurumaya serip, kendimizi restorana atıyor ve buzlu beyazımızı söylüyoruz; şükür bugün de kavuştuk…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder