Symi
Symi, biraz daha büyükçe olsa da bize Meis’i hatırlatan bir
tarza sahip, ve geçirdiğimiz iki gündeki yaşadıklarımızdan ötürü de bizde özel
bir yeri var..
Buzlu Beyaz'ımızı zinciri oldukça uzun bırakarak kıçtan karaya bağlıyoruz. Burada taban çamur olup iyi demir tutmakla birlikte, oldukça derin olduğu için zinciri uzun tutmakta fayda var.
Nereye gideceğinizden ziyade nereye gitmemeniz gerektiğini,
en azından bizim fikrimizce, söyleyebiliriz ki zaten büyük ihtimalle birçok
yazı ve blogda da okumuşsunuzdur; Manos’tan uzak durun, hemen yanındaki Aris de
zaten farklı isimle aynı kişiler tarafından işletiliyor. Ve özellikle Türk
turistler tarafından son yıllarda kazandığı popülerliği, en amiyane tabirle
kocaman bir kazığa çevirmiş. Ufak bir biraya 5 Euro’dan fazla istemeleri bir
nebze sineye çekilebilse de, bir rizottoya 70 Euro dediklerinde gerçekten artık
sadece gülebiliyoruz! Yemiyoruz tabii canım, İtalya’da bile ve burasıyla
tartışılmayacak lezzet ve mekanda yediğimizde bile üçte birini verdik biz bu
paranın.
Onun dışında, birçok yerde fiyatlar belli bir ortalamada;
yemek ucuz değil Symi’de ama içki bizdekine göre çok farklı. Mezeler her yerde
5 Euro seviyesinde, et yemekleri de 15 Euro’dan aşağı değil. Deniz ürünleri
ise, ki her seferinde bizdeki gibi lezzetli olmadığı sonucuna varıyoruz, meze
şeklinde olanlar 10 Euro, ana yemekler ise 15 Euro’dan başlıyor.
Ama bizim için çok ayrı bir yeri olan ve, belki de çok
şükür, adını hatırlamadığımız küçük bir yer keşfettik sokak arasında. Evlerin arasında
boş bir arsaya 4 tane masa atılmış, yaşlıca bir adamın kendi başına işletip hem
garsonluk hem aşçılık yaptığı, 8 mezelik menünün 15 Euro’ya satıldığı komşunun
mutfağı gibi bir yer.
Şöyle görünüyor;
İlk gördüğümüzde, içeride çalan rembetikoya kendi başına
dans eden beyaz saçlı tatlı bir adam var içeride.. Zaten Ege ezgileri çok da
farklı değil iki yakada, bizde de işin açığı biraz rakı dolaşmakta damarlarda,
baktık ki adam bildiğin çökertme oynuyor, hiçbir şey söylemeden eşlik etmeye
başlıyoruz; kah kalçamıza çekiyoruz topuğumuzu, kah yere vuruyoruz dizimizi. Her
iki taraftan birisi sular seller gibi Türkçe ya da Yunanca konuşabilse bu kadar
iyi anlaşamazdık. Eski bir denizciymiş, sonradan öğreniyoruz, her ikimizin
yarım İspanyolcasıyla anlaşabildiğimiz kadar anlıyoruz ki 25 sene Panama’da
kanalda pilot kaptanlık yapmış.. Burada çilingir sofrası vazifesi bittikten
sonra değişik neresi var diye aramaya çıkıyoruz, ancak taverna tarzı yerlerden
çok farklı bir şey yok Symi’de. Bir tek Vapori Bar var, ve kokteylleri de
oldukça iyi ve fiyatlar makul denilebilir. 8-10 Euro aralığında çok geniş bir
listeden istediğiniz kokteyli içebilirsiniz, servis ve insanların güler yüzlülüğü
de gayet tatmin edici.
Gecenin ilerleyen saatlerinde de adanın, yazımı yanlış
olabilir ama, Horio ya da Horios denilen dağın tepesindeki bölgesinde
Jean&Tonic isimli bir bara gidiyoruz. Burası da yerel bir özellik
taşımaktan uzak, daha ziyade Symi’de yaşayan ya da ziyaret eden yabancıların
takıldığı bir yer görünümünde. Sahibi 25 senedir burada yaşayan bir İngiliz
kadın, barmen de o kadar olmasa da bayağı bir zaman önce buraya yerleşmiş bir
Alman kadın.
Ha tabii bir de rakı alışverişi var Symi’de. Türkiye’de
vergilerden dolayı 85 liraya filan aldığımız litrelik rakı burada sadece 17
Euro, yani yaklaşık 40 lira. Kaldı ki bu pahalanmış hali, bir iki sene öncesine
kadar 9-10 Euro’dan satılırmış kendileri ancak bizim Türkler bunu keşfedip
sürüler halinde ve kolilerle almaya başlayınca uyanmış tabii Yunan halkı ve kapitalizm
yolunu almış. Biz de yine de şikayet etmeyip bir düzine aile büyüğünü teknede korumaya
alıp güzel bir sabahta Symi’ye veda ediyoruz. Bakalım rüzgar bizi bugün nereye götürecek…