Sabah 9'da kumanya ve buz temin ederek yaklaşık 15 mil mesafedeki Meis'e doğru yola koyulduk, hava kalık ve motorla yol almaktayız.Nasıl olsa yeterince zamanımız var diyerek arada hoşumuza giden ıssız koylarda yüzmenin tadını çıkarıyoruz . Ancak Yunan kara sularına girmek üzereyken fark ediyoruz ki, teknede var olduğuna inandığımız Yunan bayrağı kayıp; ne kadar arasak da bulamıyoruz. Mecburen rotamızı bayrak temini amacıyla Kaş'a çeviriyoruz .
Kaş Limanı, bu saatte bütün tekneler tura çıkmış olduğundan oldukça boş. Bayrağımızı alıp hemen yola çıkmak niyetiyle limanın doğu tarafına yanaşıp bağlanıyoruz. Tam bağlandığımız yerin önündeki daha önceden lezzetine varmış olduğumuz Mercan Restaurant "gelmişken Kaş'ta da bir duble içmeden gitmek olmaz " dediriyor.
Biz bir 20'lik rakı ile kavun peynire takdirlerimizi sunarken, garsonlardan biri de bizim için bayrak alma işini üstleniyor, servis eksiksiz. Bir de üzerine her iki tarafımızdaki masalarda oturan iki ayrı çiftin içimizdeki psiko-sosyal analiz şeytanı / ilişki terapistini çıkarması oldukça keyifli bir saat geçirmemizi sağlıyor. Varlığımıza şükredip saat 3'te yeniden Meis yoluna düşüyoruz.
Saat 4.30 gibi, arada yine kısa bir yüzme molası verdikten sonra, Meis'e varıyoruz. Meis, yaklaşık 400 kişilik bir nüfusa sahip, yerleşim olan en küçük Yunan adası. Biz de ilk görüşte aşık oluyoruz bu şirin adaya.
En yakın Yunan adası 70 mil uzaktaki Rodos olduğundan, ada sakinleri Yunan dostlarımız neredeyse bütün ihtiyaçlarını günü birlik gittikleri 4 mil mesafedeki Kaş'tan karşılıyorlar. Aynı şekilde Kaş'tan gelen ziyaretçiler de bu küçük adanın önemli gelir kaynaklarından birini oluşturuyor. Yunan bayrağını direğe çekip koya girdiğinizde hiç kimse ne pasaport ne başka birşey sormuyor ve doğrudan gidip sahildeki restaurantlardan birinin önüne bağlanabiliyorsunuz. Biz de begonvillerin çevrelediği mavili beyazlı renkleriyle bizi kendine çeken Lazarakis Restaurant'ın önüne bağlanıyoruz.
Saat 5'te ufak bir şişe Ouzo söyleyip, kalamar, karides, ahtapot, peynir, zeytin, bizim haydariyi andıran yoğurtlu bir meze ve kızarmış hellim peynirinden oluşan menümüzle Meis keyfimize başlıyoruz. Ouzo, her ne kadar rakıya yakın bir içki olsa da rakı özlemimizi gidermek ve damak zevkimizi doruğa ulaştırmak için yeterli olmuyor.. O yüzden biz de her zamanki gibi tedbirli davranmış ve yanımızda pet şişede 35'lik getirmiştik. Rakızadeyi ve ouzoyu bitirip saat 8 gibi insanlar yeni gelmeye başlarken biz 50 Euro tutan hesabı ödeyip, keyfimize teknede devam etmek üzere kalktık.
Teknede bendeniz denizkızı yoğurtlu patlıcan üstüne kocaman bir kap eroin hazırladım ve karada ki restaurantlardan gelen rembetiko eşliğinde rakımızla yeniden keyifle bütünleştik.
Saat 11 gibi gayet mutlu ve biraz da çakırkeyif bir halde yürüyüşe ve dondurma almaya karaya çıktık. Ertesi sabah, burada yaşananların verdiği huzurun çok kısa ama ruhumuzun bir parçasını bırakmamıza yetecek kadar harika bir günden sonra geri döneceğimize söz vererek Meis'e veda edip Soğuksu'ya doğru yola çıktık. İçimiz buruk... Biz şimdiden çok özledik Meis'i.
"Öyle çok yanar ki canın, dünyadaki bütün suçları işlediğini sanırsın....''
Fiddler On The Roof
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder